18 Ekim 2020 Pazar

Mustafa Seyit Sutüven: unutulmaz bir şiirin unutulmuş şairi


“Sutüven”, Kaz Dağları’nda bir şelalenin adıdır ve şair, soyadını bu şelaleden almıştır.  Adını bu şiirle duyuran Mustafa Seyit Sutüven, 1908’de Edremit’te doğar. 1921'de Edremit Numune İptidaisi’ni bitirdikten sonra kendi çabasıyla dışardan girdiği sınavlarla Balıkesir Akşam Lisesi’ni tamamlar. Erken yaşta ticarete atılmıştır. Edremit'de “Yeni Köylüler Pazarı” adını verdiği bir kırtasiye dükkânı açar. Madencilikle uğraşır, Edremit ve İzmir’de Zeytinyağı Kooperatiflerinde müdürlük ve yönetim kurulu başkanlığı yapar.Bir yandan da maden ticareti yapar. Edebiyatla ilişkisini hiç kesmez Sutüven; İstanbul, Ankara gibi şehirlere gidip gelir sık sık.
İlk şiiri 1935’te Yücel Dergisi’nde yayımlanır. Servet-i Fünun, Uyanış, Yeni Ses, Varlık, İnsan, Yurt ve Dünya, Türk Dili, Yeditepe ve Yeni İnsan şiirlerini yayımladığı diğer dergilerdir. Yaşamı boyunca hiç kitabı çıkmaz Sutüven’in. Ancak ölümünden sonra şiirleri İş Bankası Kültür Yayınları tarafından “Bütün Şiirleri” adı altında yayımlanır.  (İş Bankası Kültür Yayınları, 1976 - Hazırlayan: Zahir Güvemli, Behçet Necatigil)
Halk deyişlerinden çağdaş Yunan mitolojisine kadar geniş bir kültürle beslenir Sutüven’in şiiri. ‘Burda gezerdi Keykubad/Burda keserdi Mihridat/Burda içerdi Antuvan!’ dizeleri bile açıklar bu mitoloji tutkusunu. “Bütün Şiirleri” kitabının önsözünde Zahir Güvemli’nin dediği gibi; “…içinde yaşadığı toplumun bütün acılarını, sevinçlerini duyan, duyuran bir halk çocuğu. Öyle bir halk çocuğu ki, yaşadığı topraklara Halikarnas Balıkçısı’nın gözüyle bakıyor ve o topraklardaki medeniyet bütünlüğünü, kültür bütünlüğünü görebiliyor…”
Mustafa Seyit Sutüven aruzdan hece veznine, serbest nazımdan koşmaya kadar her türde şiirler yazsa da; asla bir akıma bağlı kalmaz. Kendi bildiği yolda ışıl ışıl parlayan bir Türkçeyle; coğrafyadan tarihe, mitoloji’den halk efsanelerine kadar uzanan geniş bir yelpazede yazar şiirlerini.  Eski Anadolu kültürleri ve Akdeniz Havzası edebiyatı tesirinde kalmış, yaşadığı yörenin söylencelerini şiirleştirdi. 
1934’te Atatürk’ün İzmir’den Edremit’e geleceği öğrenilince zamanın Edremit Kaymakamı Mithat Kemal Bey, Edremit bölgesinde şairliğiyle tanınan Mustafa Seyit Sutüven’e Kaza Dağlarının güzelliğini anlatan bir şiir yazmasını istemiştir.  "Sutüven" şiiri bu istek üzerine yazılmıştır.
14 Ekim 1969 tarihinde İzmir’de hayata veda eden Şair Mustafa Seyit Sutüven, İstanbul´da Zincirlikuyu Mezarlığı’nda gömülüdür. Şairin en büyük şansızlığı da kolay unutulmasıdır elbette. Ölümü bile duyulmaz Sutüven’in. Sadece ölümünden on beş gün sonra Yeditepe Dergisi’de çıkar haberi o meşhur Sutüven şiirinin altına düşülmüş, ‘bu şiirin şairi öldü’ yazısıyla. 


SUTÜVEN *
Bir kayadan duman duman
On yedi metre atlayan
Dağ kokusuyla yüklü su.
Boşluğa fırlayınca, saç
Düştüğü yerde üç kulaç
Mavi su, ak köpüklü su.
Şi’rin elindesin bugün
Eski masalların bütün
Canlanacak birer birer.
Akhalılar da bir zaman
Şair, ilâhe, kahraman,
Şi’rini burda içtiler.
Hepsi tapardı rengine,
Rastlamamıştı dengine,
Hiçbiri, mor Tesalya’da.
Öyle füsunludur bu yer
Şi’rine borçludur Homer
Çünkü senindir İlyada.
Eski, uzun zamanların,
Tığ gibi kahramanların
Türküsüdür sesin henüz.
Dağda hayat uyandıran
Taşları duygulandıran
Bir son ilâhesin henüz.
Afrodit olmadan ilâh
Dağdan inerdi hersabah
Elde gümüş hamam tası.
Burda çıkardı örtüden
Kimseye gösterilmeyen
Gerdanı, göğsü, kalçası.
Altına mavi mermerin,
Üstüne ak köpüklerin
Kurt gibi saldırırdı hep.
Kimseye belli etmeden,
Hırsla kucakladıkça sen,
Göğsünü kaldırırdı hep.
Burda Moğol, Yunan, Mısır,
Med, Roma, Türk, asır asır
Taptı döküldüğün yere.
Tanrıların konakları,
Orduların otakları
Burda ererdi göklere.
Söylediğim masal değil;
Atları, kahraman Aşil
Burda sulardı bir zaman.
Burda gezerdi Keykubat,
Burda keserdi Mihridat,
Burda içerdi Antuvan!
Göğse nasıl batarsa diş
Öyle derinden işlemiş
Taşlara Hektor’un izi.
Söyle, bugün niçin, neden
Bunca ilâhlığınla sen
Kulluğa almadın bizi?
Halbuki bir Yunan kadar,
Hüsnüne her tapan kadar
Tapmayı biz de anlarız.
Bizleri başka görme sen;
Hüsnü, Huda kadar seven
Gönlü temiz adamlarız.
Hepsini at da bir yana,
Bari o günlerin bana
Şi’rini söyle tatlı su.
Şi’rini, geldiğin yerin
Şi’rini, eski günlerin
Söyle, köpük kanatlı su!
(Mustafa Seyit Sutüven)

(* “Su Döven” yani suyun çağıldadığı yer, şelale, çağlayan anlamına gelen bir halk söyleyişi)




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

"Kürk Mantolu Madonna" ve Havran

Kürk Mantolu Madonna, Sabahattin Ali'nin 1943 yılında yayımladığı bir romanıdır. İlk olarak Hakikat gazetesinde 18 Aralık 1940-8 Şub...