Kaz Dağı’nm Edremit Körfezi’ne bakan yamaçlarında Sarıkız Tepesi
adı verilen bir yer vardır. Burada, üzeri çakıl taşları ile örtülü
bir mezarda, ermişlerden bir hatunun yattığı rivâyet edilir.
Anlatıldığına göre, çevre köylerden birinde çok güzel bir kız
varmış. Pek çok delikanlı bu kızla evlenmek İstermiş. Fakat kızın
babası, bunca emekle, zahmette büyüttüğü kızını öyle, kolayca
gelin etmek istemez. Kızını rahat ettirecek bir koca bekler,
bekler ki damadı ile öğünsün. Fakat, dünya kötülerin dünyasıdır;
yalan da onlarda, iftira da... Derler ki: «Senin kızın kötü yola
saptı.»
Babası inanamaz, fakat ona tesir ederler. Adamcağız çaresiz kalır,
bu lekeyi temizlemeye karar verir. Fakat yine öldürmeye kıyamaz,
kendi vermediği canı nasıl afsın!.. Onu ancak gözden uzak tutmak
ister ki dosta düşmana karşı yüzü olsun. Baba, kızını alır yanma,
katar kazlarını önüne doğruca Kaz dağı’mn yolunu tutar. Orada bir
müddet birlikte kaz otlatırlar, öğle olur, yemek yerler.
Derken kızın babası, evladının bir anlık ayrılmasından istifade
ederek oralardan uzaklaşır. Yol bilmeyen, iz bilmeyen kız ölüme
terkedilir. Kız ölmez. Dağda günlerce, aylarca yaşar. Yolunu kaybedenlere yol,
İzini kaybedenlere İz gösterir, önları kurtarır. Bilhassa kış
günlerinde fırtınaya tutulanlara yardım eder. Kızının ölmediğini, hayatta olduğunu öğrenen baba, dayanamaz,
yollara düşer. Yüreği evlat ateşiyle yanmaktadır, bir solukta
kızının yanına ulaşır. Baba, Kartaltepe’de ölür; oraya Babatepe
adı verilir. Kızın öldüğü ve bugün kabrinin bulunduğu yere de Sarıkız
Tepesi adı verilir.Sarıkız’ın bulunduğu yer, daha hayatta iken ışıklı imiş, çok
uzaklardan oranın ışıkları görülürmüş.
Kaz Dağları’nın zirveleri Aleviler için çok kutsal bir ziyaret
makamıdır. Aleviler, Kadın Ana’nın kızı olduğunu düşündükleri ‘‘Sarıkız'm mezarının, Kaz Dağlan’nın 1750 rakımlı tepesinde
olduğuna inanırlar. Truva civarında yaşayan Alevi köylerinde her
yılın Ağustos ayında Sankız adına şölenler düzenlenir. Sarıkız
kutlamalan 22 Ağustos sabahı, evlerde tek tek ya da ortaklaşa Sankız
adına kurban tığlanması ile başlar. Sonra ‘ilk sabah sofrası' adı
verilen sofralar kurulur. Alevi kadınlar ‘ilk sabah sofrası'na en
güzel kıyafetleri ile katılırlar. Sofranın arkasından, her evin
genç kızı komşu evlere yiyecek dağıtır. Buna ‘hayır dağıtma'
denir. Törenler, köy kadınlanmn öncülüğünde düzenlenen eğlenceler ile Sankız
kutlamalan; erkeklerin de katıldığı bir ‘kadınlar şenliği'ne
dönüşür.
Buna göre Sarıkız Hazreti Ali ile Hazreti Ayşe'nin bedensel yanı olmayan bir birleşmeden doğmuş kızlarıymış. Annesiyle babası, birbirlerine hiç dokunmadan dünyaya gelmiş. Sonra
da yaşlı bir bilge olan Selman Farisi tarafından korunmak üzere Kazdağı'na göndermişler. Sarıkız büyüyünce, Selman Farisi ona âşık
olmuş. Yakışıklı genç bir erkek olmayı dilemiş ve dileği yerine gelmiş. Sarıkız ile bir tek geceyi beraber geçirmişler. Sonra yaşlı adam gene eski haline dönmüş, Sarıkız kederden ölmüş.
Tahir Harimi Balcıoğlu, Kaz Dağlan’ndaki Sankız’ın kabrinin
Tahtacı Alevilerinin kâbesi olduğunu, Alevilerin her yedi yılda bir burayı ziyaret ederek hacı olduklannı, ziyarete mani hali
olanlann vekil gönderdiğini yazar. Balcıoğlu’nun aktardıklanna
göre hac her yıl 13 Ağustos-11 Eylül arasında gerçekleşir. Haccın sonunda
yapılan büyük Ayin-i Cem, Narlıdere Yanyatır Ocağı dedeleri tarafından yürütülür.
Mina Urgan'ın "Bir Dinazor'un Gezileri" adlı kitabında da Sarıkız ile ilgili bir bölüm yer almaktadır. Yazar Edremit yöresine yaptığı bir gezi sırasında Sabahattin Eyüboğlu'nun kendisine anlattığı bir Sarıkız söylencesini bize aktarır.
Mina Urgan Sarıkız ile ilgili farklı farklı söylencelerin de olduğunu iletiyor kitabında. Örneğin, Sarıkız, Peygamberin kızı olan Fatma'nın eşi Hazreti Ali'ye aşıkmış. Babası, onu cezalandırmak için, bir kaz sürüsüyle birlikte dağın doruğunda ölüme terk etmiş. Ama Sarıkız, masum olduğundan ölmemiş, güzel bir ışığa dönüşmüş.
Kaynakça:
Mina Urgan - Bir Dinazorun Gezileri (YKY)
Erdoğan Çınar - Aleviliğin Kökleri (Kalkedon Yay)


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder